2 Ağustos 2012 Perşembe

RÜSTEM PAŞA

Kimliği

Kanuni Sultan Süleyman Döneminde iki kez sadrazam olan Rüstem Paşa’nın kökeniyle ilgili, pek çok kaynakta farklı bilgilere rastlanmaktadır. İ. Parmaksızoğlu Rüstem Paşa’nın ailesinin müslüman oluşu dikkate alındığında, Hırvat veya Arnavut olma ihtimalinden daha kuvvetli olarak Boşnak olduğu görüşündedir. Bununla birlikte Ş. Altundağ ve C. Woodhead Saraybosna yakınlarında Butomir veya Sarajevsko Polje’nin batısında bir köyde doğduğunu belirtmektedirler. Yine aynı kaynaklarda, Saraybosna Şeriye sicillerindeki bir kayda göre (964 Şaban: Haziran 1557) Rüstem Paşa Bedesteninin mütevellisi” olan Hacı Ali b. Hayreddin Mustafa, kızı ve Rüstem Paşa’nın kız kardeşi Nefise Hanım’a ait bir evi, onun vekili olarak satmış olduğu belirtilmiştir. Buradan Rüstem Paşa’nın babasının adının Mustafa olduğu anlaşılmaktadır.


Bununla birlikte, Saraybosna’nın mahalli kaynaklarında genellikle Nefise Hanım, Rüstem Paşa’nın kız kardeşi ve Mustafa Bey adında bir kişinin de kızı olarak belirtilmektedir. Ayrıca, sadrazamın aile adının Opucovic veya Cigalic olduğu düşünülmektedir. Tüm bu bilgiler Rüstem Paşa’nın Bosnalı olma ihtimalini kuvvetlendirirken, Peçevi tarihinde, sadrazam için kölelikten gelme Hırvat soyundan olduğu; Sicilll-i Osmani’de ise Arnavut olduğu belirtilmiştir.
Rüstem Paşa, genç yaşta Acemi Oğlanları Ocağında yetişmiş oradan saraya alınmış ve 1526’da Mohaç Seferine silahtar olarak katılmış, sefer dönüşü mirahûr-ı evvel ünvanıyla enderuna çıkmıştır. Buradaki görevinden dolayı Kanuni’ni dikkatini çekmeyi başaran Rüstem Paşa, Diyarbakır Beylerbeyliğine, 1538 yılında Anadolu Beylerbeyliğine atanmıştır. Daha sonra 1539 yılında üçüncü vezirliğe kadar yükseldikten sonra Kanuni Sultan Süleyman’ın kızı Mihrimah Sultanla evlendiği bilinmektedir. Padişahın kızıyla nişanlandığı sırada, Rüstem’in düşmanları onun cüzzamlı olduğunu söylemişler bunun üzerine Hekimbaşı çağrılmıştır. Bu olayı Peçevi şöyle anlatılmaktadır;
“Padişah., onu sadrazamlığa yükseltip damat edinmeyi düşünürdü. Fakat kimi düşmanları araya girerek onun cüzzam illetine uğramış bulunduğunu söylediler. Bunun üzerine padişah gerçeği öğrenmek için hekimbaşıya başvurdu. Hekimbaşı, “eğer gömleğinde bit varsa aslı yoktur” diye cevap verince güvenilir bir uzman göndererek Rüstem Paşa’yı yoklattırdı. Rüstem Paşa’nın talihi varmış, gerçekten de. Hergün gömlek değiştirdiği halde bu yoklamada üzerinde bit bulundu. Böylece hastalık kuşkusu ortadan kalkınca da padişah onu damat edindi.”

Sadrazamlığı

11 Kasım 1539’da Mihrimah Sultanla evlenen Rüstem Paşa, Renzo Sertoil Salis’in belirttiği üzere en yüksek devlet memuriyetini beklerken, defterdarlığa tayin edilmiştir. Bu arada Ayaz Paşa’nın ölümüyle boşalan sadrazamlığa da Lutfi Paşa getirilmiştir. Lutfi Paşa’nın görevinden alınıp Dimetoka’ya sürdürülmesi sonucu yerine geçen Hadım Süleyman Paşa’nın, 1544 Kasımında, Deli Hüsrev Paşa ile divan toplantısında hançer çekerek kavga etmesi sonucu ikisinin de vezirlikten atılması, Rüstem Paşa’nın sadrazam olmasını sağlamıştır. Böylece 1541 yılında ikinci vezir olan Rüstem Paşa, 28 Kasım 1544’te sadrazam olmuştur.
Sekiz seneden fazla süren bu ilk sadrazamlık döneminde Rüstem Paşa, Kayınvalidesi Hürrem Sultan ve karısı Mihrimah Sultan ile yakın işbirliği yaptığı kaynaklarda belirtilmektedir. Bu işbirliğin en önemli nedeni Hürrem Sultan’ın, annesi farklı olan Kanuni’nin büyük oğlu Şehzade Mustafa’yı öldürtüp, onun yerine kendi oğlu olan Şehzade Beyazıt’a (bir görüşe göre Şehzade Selim’e) saltanatı garanti etmektir. İran seferine çıkan Rüstem Paşa Aksaray’a geldiğinde, Yeniçeriler arasında Şehzade Mustafa lehine sözler söylendiğini, yaşlandığı düşünülen padişahın yerine onun geçebileceğini ve Rüstem Paşa’nın kötülükler yapabileceği dedikoduların kağıda yazarak, Şemsi Paşa ve Sipahi Ali Ağa ile hemen Padişaha ulaştırılmıştır. İran Şahı Tahmasb’la, şahın kızı Feride ile evlenmeleri konusunda, gizlice mektuplaştığını ve böylece babasına karşı, İran şahı ile güçlerini birleştirdiğine ilişkin bilgilerin de İstanbul’a ulaşmasıyla, Kanuni orduya geri çağırılarak, Rüstem Paşa yerine bizzat İran seferine çıkmış ve huzuruna çağırttığı Şehzade Mustafa’yı 6 Ekim 1553’te Konya Ereğli’de öldürülmüştür. Bu olayı Yeniçeriler bir cinayet sayarak Sadrazam Rüstem Paşa’nın cezalandırılması içi eyleme geçmişlerdir. Aynı gün Rüstem Paşa görevinden alınarak İstanbul’a geri gönderilerek yerine Kara Ahmet Paşa Sadrazam olmuştur.
Görevden alınan Rüstem Paşa İstanbul’da Hürrem Sultan’a sığınmış, Üsküdar’a yerleşerek karısı ile birlikte iki sene haşmet ve debdebe içinde yaşamıştır.
Tekrar Hürrem Sultan, Mihrimah Sultan ve Rüstem Paşa’nın oyunları sonucunda Sadrazam Kara Ahmet Paşa idam edilmiş ve yerine 29 Eylül 1555’te Rüstem Paşa getirilmiştir. İkinci kez sadrazam olan Rüstem, 12 Temmuz 1561 (28 Şevval 968)’de ölene kadar bu görevde kalmıştır.
Rüstem Paşa sadrazamlığı döneminde (1544-1553, 1555-1561), pekçok siyasi başarı da elde etmiştir. Alman ve Venedik Cephelerinde Osmanlı Orduları başarılı seferler yaptıkları gibi, Osmanlı Donanması da Oran, Bizerte, Mayorka ve Cerbe Zaferleri kazanılmıştır. Avusturya ile Papalık, Fransa ve Venedik’in de katılmış olduğu bir antlaşma imzalanmış, buna göre Avusturya Osmanlı’ya yılda otuz bin duka vergi vermeyi kabul etmiştir.
Bu askeri başarılarla birlikte Rüstem Paşa’nın havassı hümayunları ve giderek diğer özel mülkleri kayırmak suretiyle işletmesi, Yeniçerilerin ulûfelerini indirmesi, saray memurlarının maaşlarını azaltmasıyla birlikte özel bahçelerde yetiştirilen bazı çiçekler üzerine, mesela güller ve menekşeler üzerine bile vergi koyması, başlangıçta hazineye büyük gelirle sağlamışsa da önemli problemleri beraberinde getirmiştir. Özelikle devlet toprakları üzerinde, bir nevi, devlet otoritesinin kalmasına yol açan bu “kayırma” sonucu, toprakları işleyenleri sömürmeye kadar varan bozulmalara yol açmıştır. İ. Parmaksızoğlu, bunun sonucunda çiftçilerin topraklarını bırakıp kaçmak zorunda olduklarını (çiftbozan), bu durumun da Osmanlı topraklarında eşkıyalığın yayılmasına ve “levend” denen soyguncuların ortaya çıkmasına dikkat çekmektedir. Bunun aksine tarihçi Peçevi, Rüstem Paşa’nın gerçekten yararlı düşünce ve yerinde tedbirleri sayesinde, hassa gelirlerini toplamakta gösterdiği titizlikle, az bir zamanda içhazine ile dışhazineyi hatta Yedikule hazinesini de ağzına kadar doldurmuş olduğundan bahsederek, sadrazamlık döneminde, çok mutlu günlerin yaşandığı, güvenlik ve asayiş sebebiyle herkesin sefa içinde olduğunu, uç boylarından tek bir köy, hatta tek bir ev bile talan olmadığını belirtmektedir.
Kaynaklarda ayrıca, hazineyi doldurmak için tayinlerde bahşiş, pişkeş vb. gibi adlarla verilen bir çeşit rüşvet alma ve vermeyi de usûl haline getirdiği belirtilmektedir. Peçevi, sadrazamın rüşvetçiler arasında en insaflı olduğunu belirterek;
“Anlatıldığına göre bir gün Erzurum Beylerbeyi at parası olarak beş bin altın armağan gönderir. Rüstem Paşa ise paranın üç binini alıp geri çevirir, “o mansıbın bundan fazlasına gücü yetmez” der.
böyle bir rivayeti dile getirmiştir. Böylelikle şahsi servetini de büyük miktarlarda artıran sadrazam, toplanan bu paraları saklamak için Renzo Sertoli Salis’in belirttiği üzere, hazine dairesinin yanına bir başka oda inşa ettirmiş ve bu yeni hazine odasının kapısı üzerine “Rüstem’in himmetiyle toplanan paralar kitabesini koydurtmuştur. Bu servet, Peçevi’nin sadrazamın öldükten sonra (12 Temmuz 1561) arkasında bıraktığı mallarının dökümüyle somutlaşmaktadır;
“Güzel yazı ile mushaf: sayı 8000, Değerli taşlarla bezenmiş ciltli mushaf: sayı 130, Türlü kitaplar: sayı 5000, Memlük köle: er 170, atlar: Baş 29000, Deve: baş 1160, Tülbent: sayı 80000, Sağlam para: sayı 780000, Türlü kaftan: sayı 5000, Altın üskûfe: sayı 1100, Kebe yük 2009: Sayı 290, Cebe ve zırh: sayı: 2000, Gümüş eğer: sayı 600, Altın işlemeli eğer: sayı 500, Gümüş özengi: çift 130, Altın kakmalı kılıç: kabze 860, atın kakmalı tolga: sayı 1500, Alton topuz (soğancık): sayı 100, Değerli mücevher: dane 30, Elastarı: sayı 476, Nakit ve külçe altın ve ham altın para: yaklaşık olarak yük 1000, Anadolu ve Rumeli’de çiftlik: sayı 1000. Aşağı yukarı değer: 11.300.000.”

RÜSTEM PAŞA’NIN SANAT HAMİLİĞİ

Mimari Etkinlikleri

Rüstem Paşa’nın baniliğinde yürütülen imar faaliyetlerini dönemin tezkerelerinden öğrenmekteyiz. Bu tezkerelerde kayıtlı Mimar Sinan yapıları arasında, toplam yirmi altı adet yapı Rüstem Paşa’nın sadrazamlık döneminde yapılmıştır.
ADI
İL
İLÇE
1
Rüstem Paşa Camii
İSTANBUL

2
Rüstem Paşa Mescidi
İSTANBUL
Yenibahçe
3
Rüstem Paşa Medresesi
İSTANBUL
Cağaloğlu
4
Rüstem Paşa Türbesi
İSTANBUL
Şehzadebaşı
5
Rüstem Paşa Camii
TEKİRDAĞ
(Rodoscuk)
6
Rüstem Paşa Medresesi
TEKİRDAĞ
7
Rüstem Paşa İmareti
TEKİRDAĞ
(Rodoscuk)
8
Rüstem Paşa Kervansarayı
TEKİRDAĞ
(Rodoscuk)
9
Rüstem Paşa Camii
AFYON
Bolvadin
10
Rüstem Paşa Camii
SAKARYA
Sapanca
11
Rüstem Paşa İmareti
SAKARYA
Sapanca
12
Rüstem Paşa Kervansarayı
SAKARYA
Sapanca
13
Rüstem Paşa Hamamı
SAKARYA
Sapanca
14
Rüstem Paşa Camii
İSTANBUL
Yalova-Samanlı
15
Rüstem Paşa Kervansarayı
İSTANBUL
Yalova-Samanlı
16
Rüstem Paşa Camii
İSTANBUL
Silivri
17
Rüstem Paşa Kervansarayı (Kurşunlu Han)
İSTANBUL
Galata
18
Rüstem Paşa Kervansarayı (Cebeci Hanı)
İSTANBUL
Bitpazarı
19
Rüstem Paşa Kervansarayı
EDİRNE
20
Rüstem Paşa Kervansarayı
KONYA
Ereğli
21
Rüstem Paşa Kervansarayı
KIRKLARELİ
Karışdıran
22
Rüstem Paşa Kervansarayı
BURSA
Yenişehir-Akbıyık
23
Rüstem Paşa Sarayı
İSTANBUL
Şehir Dışında
24
Rüstem Paşa Sarayı
İSTANBUL
Kadırga
25
Rüstem Paşa Sarayı
İSTANBUL
Üsküdar
26
Rüstem Paşa Hamamı
İSTANBUL
Cibali
Listeye göre, Rüstem Paşa’nın baniliğini yaptığı imar faaliyetleri, Trakya (Edirne-Kırklareli-Tekirdağ), İstanbul, Sakarya, Bursa, Afyon’da yoğunlaşmış olduğunu görmekteyiz. Suraiya, Faroqhi’in belirttiğine göre, Osmanlı Sultanları 16. yüzyılda İstanbul’un ihtiyaçlarına yönelik ticarete karışmamışlardır. Ancak Faroqhi, Rüstem Paşa’yı bu genellemeden ayrı tutmaktadır. Çünkü sadrazam “dikkate değer bir işadamı öngörüsüne sahiptir” ve bu yüzyılda gelişen Teselya panayırlarından birine, önemli bir liman olan Tekirdağ-Rodosçuk’a, İstanbul’a ve bunlara ek olarak Malatya’ya mimariyle somutlaşan parasal yatırımlarda bulunmuş olması dikkat çekicidir.
Bununla birlikte Tahtakale’de Mimar Sinan’a yaptırttığı külliye gerek konumu, gerek mimarisi, gerekse çinileriyle önemlidir. Yoğun bir çarşı ortamındaki konumu itibariyle, fevkanili bir yapıdır. Günümüzde de Haliç’ten tamamıyla görünen Rüstem Paşa Camii, ayrıca Süleymaniye ile aynı doğrultuda bulunması bakımından ilginçtir. Caminin konumuyla birlikte çini programı da önemlidir. Rüstem Paşa’nın ölümüyle (1561) aynı yıl ya da kısa bir süre sonra tamamlanan camiide, Walter B: Denny çini programı dahilinde birkaç önemli noktayı vurgulamıştır. Bunlar, teknik yönden gelişmişlik göstergesi olarak çinilerde kırmızı renk ve çiçek tasvirlerinin çini programında ilk kez kullanımı gibi başlıca yeniliklerin böylesine geniş bir uygulama alanı bulmasıyla sonraki dönemlere öncül teşkil etmesidir. Nitekim domates kırmızısının kabartılı olarak kullanıldığı ve bunun 1550’lerin ikinci yarısında gerçekleştiğini belirten Stefanos Yerasimos İznik atölyelerinin servet kazanmasına etken olan bu yeni rengi Mimar Sinan, padişahlar ile devlet görevlilerinin yaptırdığı bütün önemli yapılarda kullanmıştır. Zamanla kırmızının çokluğu ve parlaklığı, servetin ve iktidarın bir işareti sayılmaya başlanmıştır.
Kitap Sanatı
Rüstem Paşa’nın sanat hamiliği imar faaliyetleriyle sınırlı değildir. Sadrazama atfedilen Osmanlı Tarihi de olduğu bilinmektedir.
Rüstem Paşa’ya atfedilen Osmanlı Tarihi, Dr. Forrer tarafından kısmen Almanca’ya çevrilerek “Die Osmanische Chronik des Rustem Pascha” olarak adlandırılarak 1923 yılında yayınlanmıştır. Ancak Hüseyin G. Yurdaydın tarafından yapılan araştırmalar sonucunda, Osmanlı Tarihi’nin Matrakçı Nasuh tarafından Rüstem Paşa’nın hamililiği altında yazıldığı ortaya çıkmıştır.
Matrakçı Nasuh’un 1520 yılında Kanuni’nin cülûsundan hemen sonra, Arapça olan Taberi Tarihini Türkçe’ye çevirdiği bilinmektedir. Üç cilt halinde hazırlanan bu çevirinin, ilk iki cildi Taberi Tarihine sadık kalınarak son cildi ise, Taberi Tarihinde olmayan bir ek yapıldığı, bunun da Türklerin menşei olduğu ve Hz. Muhammed’in doğumundan Ertuğrul Gaziye kadar geçen süreci konu aldığı bilinmektedir. Rüstem’e atfedilen Osmanlı Tarihi, Matrakçı Nasuh’un Osmanlı İmparatorluğunun kuruluş dönemine kadar getirdiği Taberi Tarihinin, adeta devamı niteliğindedir. Günümüzde, II. Beyazıt, I. Selim ve Kanuni dönemlerine ait nüshaları bilinen Osmanlı Tarihi, Matrakçı’nın Mecma’el-Tevarih adlı ayrıntılı eserinin, kısaltılmış hali olduğu anlaşılmaktadır. Anlaşıldığı üzere 1520’de Taberi Tarihi çevirisi ile başlayan Osmanlı Tarihi yazımı büyük bir projedir. Matrakçı’nın diğer yapmış olduğu kitapları gibi Rüstem Paşa’ya atfedilen Osmanlı Tarihi’de bu projenin hazırlıklarıdır. Konumuz kapsamında önemi ise Rüstem Paşa’nın teşvikiyle 1550-1561 yılları arasında bizzat Nasuh tarafından kaleme alınmış olmasıdır.
Arapça vakıf kayıtlarından Rüstem Paşa tarafından, dördü Mevlana Türesine, biri de Konya et-Terbrizî Türbesine olmak üzere toplam beş tezhipli Kuran-ı Kerim’in vakfedildiği bilinmektedir. Günümüzde Konya Mevlana Müzesinde 1,2,4,5 ve 6 numaralarıyla kayıtlı olan Kuran-ı Kerim’lerin vakfedildiği tarihler itibariyle en geç 1561’e yani Rüstem Paşa’nın ölümüne kadar yapılmış olduğu belirtilmektedir.
SONUÇ
Kökeni tam olarak bilinmeyen Rüstem Paşa’nın, kayınvalidesi Hürrem Sultan ve eşi Mihrimah Sultan’la birlikte gerçekleştirdiği entrikalar çerçevesinde gelişen sadrazamlık yılları (1544-1553, 1555-1561), başarılı diplomatik olayların yanı sıra, devlet katında rüşvetin kullanılmasını sağlamasıyla birlikte hazineyi doldurmasına karşın, toplumsal alanda çarpıklıkların görülmesi bakımından olumlu ve olumsuz gelişmeler tezatlığının yaşandığı dikkat çekici bir dönem olmuştur. Bununla birlikte sanat hamiliği de çeşitlilik göstermektedir.
Dikkate değer bir işadamı öngörüsüne sahip olan Rüstem Paşa’nın bu özelliği, banisi olduğu imar faaliyetlerinden somutlaşmıştır. Nitekim Teselya Panayırlarından birine önemli bir liman olan Tekirdağ-Rodoscuk’a, İstanbul’a ve bunlara ek olarak Malatya’ya yaptığı parasal yatırımlar bu görüşe en iyi örneklerdir.
Sadrazamın sanat hamiliği altında gelişen kitap sanatı da dikkat çekicidir. Matrakçı Nasuh’un 1520 yılında Kanuni’nin cülûsundan sonra padişah tarafından Türkçe’ye çevrilmesi istenen Taberi Tarihiyle başlayarak, 1550-1561 tarihleri arasında Rüstem Paşa’nın bizzat teşvikiyle Osmanlı Tarihine dönüşen –ki bu Nasuh’un tüm çalışmalarını kapsar- proje önemli bir yer tutmaktadır. Nitekim, Osmanlı Tarihini resimli olarak yazmak/belgelemek, 16. Yüzyılda Kanuni Sultan Süleyman Döneminin önemli sanatsal gelişimidir. Dr. Forrer’in Rüstem Paşa’ya atfettiği Osmanlı Tarihi’ni, Matrakçı Nasuh’un hazırlanan bu büyük projenin sadece metnini kısaltılmış nüshaları olarak kabul eden H. Yurdaydın, aslında, gelenekselleşen resimli tarih yazıcılığın kapsamında Matrakçı Nasuh’un ve sanat hamiliğini üstlenen Rüstem Paşa’nın önemini vurgulamaktadır. Kanuni Dönemi’nde Şehname-i Ali Osman’ın resimli olarak Osmanlı Tarihini içeren bir proje olduğunu ve 1550’lerde Kanuni’nin sanat hamiliği çerçevesinde geliştiğini ve Kanuni’nin saltanat dönemi (1520-1566) 1558’de tamamlandığını bilmekteyiz. Buna paralel olarak gelişen bir diğer resimli tarih yazımı olarak,yine Kanuni Sultan Süleyman’ın sanat hamiliğinde 1520’de Taberi Tarihini Arapça’dan Türkiye’ye Matrakçı tarafından yapılan çeviri projesi de eklenebilir. Nitekim üçüncü ciltte Türklerin menşei, Hz. Muhammed’e kadar dayandırılarak oluşturulmuştur. Rüstem Paşa’ya atfedilen Osmanlı Tarihi II. Beyazıt, I. Selim ve Kanuni dönemlerine ait olduğu dikkate alınacak olunursa, konumuz Rüstem Paşa’nın sadrazam olarak, bu geleneksel Osmanlı tarih yazımına katsısı şüphesiz anlaşılmaktadır. Bu tıpkı, Tahtakale’deki Rüstem Paşa Camisinin, Haliç’ten bakıldığında, Süleymaniye’nin eksenine düşen görünümü gibi, sanatsal hamiliği bakımından da çelişkileri beraberinde getirmektedir.
Rüstem Paşa’nın bir diğer sanat hamiliği de, Konya’ya vakfettiği beş Kuran-ı Kerim’dir. Vakıf kayıtlarında, Kuran-ı Kerimlerin burada kalmasını ve okunmasın şart koştuğu belirtilmiştir ki bu dikkat çekicidir.
Bu olay, Kanuni Döneminin önemli sadrazamlarından olan İbrahim Paşa’dan farklılığının kanıtlarındandır. İbrahim Paşa Sadrazamlık Döneminde batılıların Osmanlı sarayıyla olan ilişkisi fazlayken Rüstem Paşa, Kanuni Sultan Süleyman’ın gözde sadrazamı İbrahim Paşa’dan ayrılmaktadır. Nitekim Rüstem Paşa, daha doğulu, daha geleneksel bir tavır sergilerken İbrahim Paşa, daha batılı kalmaktadır. Kanuni dönemi için önemli olan bu iki karşıt tavırlı sadrazam, yönetimde kaldıkları yıllar dahilinde de farklılıkların görülmesine neden olmuşlardır.


VI. KAYNAKLAR
ALTUNDAĞ, Ş., Ş. Turan. “Rüstem Paşa”. İslam Ansiklopedisi, IX. İstanbul: Milli Eğitim Basımevi, 1964: 800-802.
BAYKAL, Bekir Sıtkı. Peçevi Tarihi I, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1992.
ÇABUK, Valid. Solak-Zade Tarihi, Cilt II, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1989.
DENNY, B. Walter. The Ceramics of the Mosque of Rüstem Pasha and the Environment of Change, London: Garland Publishing, 1977.
DENNY, B: Walter. “Ceramic Revetments of the Mosque of Rüstem Pasha”. Fifth International Congress of Turkish Art, Budapest, 1978: 269-290.
FAROQHI, Suraiya. “16. Yüzyıl Sonlarında Osmanlı İmparatorluğunda Siyaset ve Sosyo Ekonomik Değişim”. Kanuni ve Çağı, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2002: 92-114.
GÜMÜŞIŞIK, Gaye. Konya Mevlâna Müzesi’nde Bulunan Rüstem Paşa’nın Vakfettiği Tezhipli Kur’an-ı Kerimler (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara, 2001.
KESKİN, M., A. Öztürk., R. Tosun. Sicill-i Osmanî II, İstanbul: Sebil Yayınevi, 1996.
KURAN, Abdullah. Mimar Sinan, İstanbul: Hürriyet Vakfı Yayınları, 1996.
KURAN, Abdullah. Sinan, the Grand Old Master of Ottoman Architecture, İstanbul: Ada Press Publishers, 1987.
NECİPOĞLU, Gülru. “A Kânûn for the State, A Canon for the Arts: Conceptualzing the classical Synthesis of Ottoman Art and Architecture”.
PAKALIN, M. Zeki. Osmanlı Tarih Deyimler ve terimleri Sözlüğü, I, II, III, İstanbul: Milli Eğitim Basımevi, 1993.
PARMAKSIZOĞLU, İ. “Rüstem Paşa”. Türk Ansiklopedisi, XXVII, Ankara: Milli Eğitim Basımvi, 1978.
SAKAOĞLU, Necdet. Bu Mülkün Sultanları, İstanbul: Oğlak Yayıncılık, 2001.
SALIS, Renzo Sertoli. Muhteşem Süleyman, Ankara: Ankara Üniversitesi Basımevi, 1963.
WOODHEAD, Christine. “Rüstem Pasha”. Encyclopedia of Islam (New Edition), VIII, Netherlands, 1995: 640-641.
TOPALOĞLU, Aydın. “Rüstem Paşa”. Osmanlılar Ansiklopedisi, Cilt 2. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1999: 470-472.
YERASİMOS, Stefanos. İstanbul, İmparatorluk Başkenti, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2000.
YURDAYDIN, H.G. “Matrakçı Nasuh’un Hayatı ve Eserleri ile ilgili Yeni Bilgiler”. Belleten, XXIX, Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1965: 329-349.
YURDAYDIN, H.G. “Mana ve Marifet Sahibi Bir Üstad: Matrakçı Nasuh”. Sanat Dünyamız, sayı 73, 1999: 135-139.


Hiç yorum yok: