Oryantalizm: 17. yy. Batılı insanın sanatta yeni arayışlara girdiği bir dönem olmuştur. Eski Yunan ve Roma hikayelerinin ilgi çekmemeye başladığı bu dönemde, Batılı’nın yardımına Fransız ve İngiliz diplomatları koşmuşlardır diyebiliriz. Bunlardan biri, 1714 yılında Osmanlı yaşamını anlatan ve giysileri gösteren bir kitap hazırlayan Fransa İstanbul Büyükelçisi Charles de Ferriol’dur. Diğeri ise Lord Montague ve eşi Lady Mary Wortley Montague’dir. Özellikle Lady Montague’nin “Türkiye Mektupları“ , Osmanlı’nın sosyal yaşantısını Batıya tanıtan önemli kaynaklardır.
Doğu, Rönesans’tan başlayarak Batılı sanatçıları herzaman etkileyen bir konu olmuştur. İstanbul’un 1453’te Fatih tarafından alınışı ile, coğrafi olarak, Doğu ile Batı karşılaşmıştır. Ticari ilişkiler ve özellikle Fatih’in bir padişah olarak hem Doğu hem de Batı kültürlerine olan ilgisi, bu iki farklı kültürün birbirleriyle olan ilişkilerini etkilemiştir.
Doğu, Rönesans’tan başlayarak Batılı sanatçıları herzaman etkileyen bir konu olmuştur. İstanbul’un 1453’te Fatih tarafından alınışı ile, coğrafi olarak, Doğu ile Batı karşılaşmıştır. Ticari ilişkiler ve özellikle Fatih’in bir padişah olarak hem Doğu hem de Batı kültürlerine olan ilgisi, bu iki farklı kültürün birbirleriyle olan ilişkilerini etkilemiştir.
Bizans’tan beri İstanbul ile olan ilişkilerden ötürü Gentile Bellini, Carpaccio, Tiziano, ve Mansueti gibi Venedik’li sanatçılar, yeniçeriler, sarıklı elçiler, Şam kumaşından kaftanlar giymiş tüccarlar gibi doğuluları, resimlerinde en çok kullanan ressamlar olmuşlardır. Bunlardan Gentile Bellini, İstanbul’a ve Mısır’a gitmiştir. Sanatçı “Fatih’in Portresi“ ve “Venedik Elçisi’nin Kahire’de Kabulü“ gibi tabloları ile bir bakıma ilk oryantalistler arasında yer almaktadır. Alman ressam Dürer, 1495 ile 1505–1506 da yaptığı iki Venedik gezisinde gördüğü Bellini resimlerinden etkilenerek, dönüşünde bu resimlerin benzerlerini ağaç baskı ve gravür tekniklerinde yapmıştır. Rembrant’ın resimlerinde kullandığı Doğu’lu figürler ve Van Dyck’ın Sir Robert Sherley ‘nin kocaman bir sarıkla resmini yapması, adeta ingilizlerin Doğulu kıyafetlere ilgisini kanıtlar niteliktedir.
18.yy.’a kadar olan dönem Osmanlı’nın siyasi yönden en güçlü olduğu dönemdir ve bu dönemde Doğu olan Osmanlı, Batı’ya korku yanında merak da uyandırmıştır. Osmanlılarla Batı dünyası arasındaki ilişkiler 18.yy.’da sarayın diplomatik amaçlarla, 1721‘de Yirmisekiz Mehmet Çelebi’yi Parise göndermesi sonucu yeni bir boyut kazanmıştır. Dönemin egzotik konulara meraklı Paris soylularının büyük ilgisini çekmiştir. Elçinin Paris’e girişi ve kabul töreni pek çok resim, desen ve goblen halıya konu olmuştur. Paris’te sanat ortamı adeta canlanmış olup, Fransa’da “Turquerie “ modasının başlamasına başlıca etken olmuştur. 18.yy.’ın sona ermesiyle Osmanlı’ya -Doğu’ya- duyulan bu moda son bulmuş ve daha romantik nitelikte olan Doğu ilgisi “ Oryantalizm “ adı altında anılmaya başlanmıştır.
Oryantalizm, 19.yy. Batı yaşantısına, akılcılık, teknoloji ve endüstri etkileri ile birlikte, kolonileşmenin sonucu olarak, Doğu’nun egzotik ve düşsel dünyasına karşı büyük bir merakı beraberinde getirmiş, yaygınlaşmasında ise Doğu’ya yapılan seyahatler de önemlidir. Demiryolu ağının gelişmesi ve buharlı gemilerin sayıca artması ulaşımda kolaylık sağlamış böylece, Doğu’ya giden sanatçıların sayılarında artış sağlamıştır. Turistik amaçlı olduğu kadar, politik amaçlı giden seyyahlarda mevcuttur ki bu, kolonileşme ve sömürge mantığının bir ürünüdür.Bu amaçla, iki ülkenin Fransa ve İngiltere adları, bu mantık çerçevesinde, çokça geçmektedir. Fransa Akdeniz Havzası’na, İngiltere ise Hindistan’a ilgi duymuştur. Bu amaç kapsamında, Fransız sanatçıların, İran’a Akdeniz Havzası çevresindeki ülkelere, İngiltere’nin ise Hindistan’a kilit noktası oluşturacak Filistin ve Mısır’a seyahatlerinin arttığı bilinmektedir.
Oryantalizm çerçevesinde Batı’nın Doğu’ya baskısı, politik kaygılarla ve “erkek bakışaçısıyla“ şekillenen sanatta kendini belli etmektedir. İdeolojik ve siyasi amaçları her zaman göz önünde bulundurularak Oryantalist Sanat, ilki erkeğin kadına , ikincisi beyaz ırkın siyaha üstünlüğü mantığına dayanmaktadır. Bir kısım araştırmacılar ise, Oryantalist resmin Doğu’dan çok Batı’yı yansıttığını, toplumsal kuralların baskısını ve burjuva ahlakçılığının eziciliğini göstermiş olduğu-nu belirtmektedir. Bu tür tartışmalara M. John. Mackenzie gibi İngiliz araştırmacılardan tepki gelmiş, kültürlerinde var olanın ( tavla oyunu, at merakı gibi ) resmedildiği görüşünü sunmuşlardır.
Oryantalist ressamlar ve yapıtları üsluptan çok , konu bakımından birbirlerine benzemektedir. Üslup açısından benzerlik parlak renk kullanımıdır. Bu özellik Doğu ülkelerinin güçlü ışığına bağlı olarak gelişmektedir.
Oryantalist resmin konuları genel olarak; figürlü kompozisyonlar ve manzaralar olmak üzere iki ana grupta toplanmaktadır. Birinci grup, av ve savaş konuları, kadının merkez aldığı erotik harem, hamam ve raks sahneleri, kent içinde ya da iç mekanlarda geçen gündelik hayattan alıntılar, yerli kıyafet ve tiplerin tanıtıldığı kıyafet albümleri, portreler, çöl, vaha ve bedevilerin hayatları, İslâm diniyle ilgili ibadet sahneleri ve Kutsal Toprakları'nın zemin oluşturduğu İncil ve Tevrat öyküleridir. İkinci grubu meydana getiren manzaralar ise arkeolojik sitelerin ve anıtların tanıtıldığı resimler ile İslâm mimarlığı ağırlıklı kent ve doğa tasvirleridir. Oryantalist resme konu olan kadın figürlerinde kullanılan çıplaklık, şehvet ve bayağılık noktasında değildir. Dekoru ile, giysisiyle, nargilesi ve uduyla belgeselleşen bu erotizm, bir düşler ülkesi, bir bilinmezliğin ve ulaşılmazın güzelliğidir. Genellikle bu kadınlar hamamda yıkanmakta, bazen haremde çırılçıplak dolaşan figürlerdir. Bu açıdan bakıldığında batılı ressam için doğunun bu ulaşılmaz gizem ve hayalgücü dünyasını, herhangi bir model kullanmadan Havva'nın doğal çıplaklığı gibi düşsel bir yaratıcılıktan yararlanmaktadır.
İngiliz Oryantalistler : 19.yy. kapsamında İngiliz oryantalistlerinin, Hindistan’a gezi koşullarının düzelmesi , Ortadoğu ile siyasi ve ticari ilişkilerin artması, bilimsel araştırmaların başarısı, dinin canlanması gibi etmenlerden ötürü, Doğu’ya yönelmeleri artmıştır. Ancak her ne kadar seyahatlerin artmasından söz edebilsek de, Fransızlar kadar olmamıştır. Fransız Oryantalist ressamlar gezilerinde kalabalık olmalarına karşın, İngiliz Oryantalistler – Fransızlara oranla – daha az sayıda, daha bireyci ve daha az üretken olmuşlardır.
Bu süreç kapsamında Viktorya Dönemi İngiltere’sinde Egzotizm modasının yayılması ile Doğu’yu konu alan resimlere karşı büyük bir ilgi başlamıştır. 19.yy. ortalarında bu tür resme olan talebi karşılayacak olan bir grup sanatçı, pekçok kez Doğu’ya seyahatler düzenlemiştir. 19.yy. da, Doğu’ya seyyah olarak giden sanatçıların çoğu, Anadolu ve İstanbul’a da geziler düzenlemişlerdir
William Henry Bartlett : Sanatçı 1809’da İngiltere’nin Kentish Town’da doğmuştur. Yatılı ve dini bir eğitim almış olan Bartlett, Avrupa’nın en eski eser uzmanı olan John Britton’un yanına çırak olarak girmiştir. Bu atölyede yedi yıl kalmış, çalışmalarından dolayı Britton, onu Essex, Kent, Bedfordshine gibi kentlere göndererek çizim yapmasını sağlamıştır. Öğrencisinin usta çizimlerine, “Cathedral Antiquities of England “ adlı kitabında, 67 tanesine, yer vermiştir. Bu kitap için yaptığı çalışmalarda, sanatçının resimsel üslubunu görmekteyiz. Hazırladığı desenlerde, hem mimariye hem de yapıların gerisindeki pastoral doğa tasvirlerine ilgisi belirlenirken, aynı zamanda pitoresk ve resimsel değerlerin gizlenmesi mümkündür. Bu resimler hem fotoğraf makinası gibi belgeleyici niteliğe sahiptir, hemde ışık-gölge, hacim-perspektif, kütle-mekan, ilişkilerinin en iyi şekilde kullanıldığı belirtilmektedir.
Doğu seyahatlerine katılan Bartlett’in, kutsal topraklara ulaşmak için ilk durağı İskenderiye olmuştur. Sanatçının “Brief Memoir“ adlı kitabında, 15 Ağustos 1837 – Mart 1838 arası İstanbul’da olduğu öğrenilmektedir. Burada 83 gravür desenini hazırlamıştır. Bartlett, 1854 te Doğu gezisinden dönerken gemide ölmüştür.
Resimlerinde sanatçı, genel konu olarak doğa tasvirlerine yer vermiştir. Yaptığı desenlerde mezarlıklar, çeşmeler, mesire yerleri, hipodrom, eski yerleşimler, genel doğa betimlemeleri yer almaktadır.
Thomas Allom : 1804 – 1872 yılları arasında yaşayan Allom, W.Bartlett gibi Osmanlı topraklarına gelen İngiliz Gravür sanatçılarındandır. 1836 – 1838 yılları arasında, mimarlık bilgi ve görgüsünü artırmak için çıktığı Doğu seyahatinde, İstanbul’a da geldiği bilinmektedir
Allom, Robert Walsh ile birlikte gerçekleştirdikleri “ Constantinople and Scenery of the Seven Churches of Asia Minor “ adlı 1829’da Londra’da basılan iki ciltlik eseri resmetmiştir.
Osmanlı’ya seyahati sırasında yaptığı gravür desenleri konu itibariyle W. Henry Bartlett’a benzemektedir. Gene İstanbul manzaraları, Haliç tasvirleri, camiler, Topkapı Sarayı, çeşmeler, mesire yerleri, eski yerleşimler ve dini yapıların iç görünüşleri mevcuttur.
Edward Lear : Gezi koşullarının düzelmesiyle, özellikle Abdülmecit döneminden itibaren Batılı sanatçıların Osmanlı topraklarına gelişi artmıştır. Bu sanatçılardan biri Edward Lear’dır. 1812’de Holloway’de doğan sanatçı geçim sıkıntıları içinde bir çocukluk geçirmiştir. Resim kariyerine ilk olarak, manzaralarla başlamış, bunda, 1837’de ingiltere’den dışarı açılıp İtalya’ya - Roma’ya - gitmesi etkili olmuştur. Birkaç yıl İtalya’da kalan sanatçı, İtalyan manzaralarından oluşan bir albüm hazırlamış ve bunları yayımlamıştır. Daha sonra 1848 - 58 arası, Doğu’ya seyahatlere başlamıştır. Yunanistan, Ermenistan, Malta ve Türkiye’ye, 1872-74 arası Hindistan’a ve Seylan’a gitmiştir. Seyahatlerini tamamlayan sanatçı, 1888’de San Remo’da ölmüştür.
Sanatçı resimlerinde, betimlediği bölgenin topoğrafik özelliklerini göz önünde bulundurmuştur. Çalışmalarında genellikle figür ikinci plandadır. Seçtiği konular, daha çok manzara tasvirleridir. Sanatçının “Ermenistan” adlı resmi manzara konularına bir örnektir. “Lübnan’da Dağ Servileri”, izleyene fantastik bir dünyada olduğu izlenimini vermektedir. “Beytüllahim “ adlı resminde yine bir manzara tasvirine yer verirken İstanbul’da resmettiği “Eyüp’ten İstanbul Görünüşü”adlı tablosunda hem boğaz hem eyüp mezarlığı görünmektedir.
Sanatçının kullandığı fırça tekniği, gravür sanatçılarından ayrılmaktadır. Daha serbest ve ayrıntılardan uzaktır.
John Frederick Lewis : John Frederick Lewis , 1805’te Londra’da doğmuştur. Daha çok suluboya ressamı olarak ün yapan sanatçı, 1839 yılında Ortadoğu’ya gitmiş, 1832-37 arası Fas’ta kalmış daha sonra 1840’ta Yunanistan ve İstanbul seyahatleri olmuştur. Sanatçı 1841 yılında Anadolu’yu dolaşmıştır. Daha sonra 1841’de Kahire’ye giden ressam, orada 10 yıl süreyle bir Memlük evinde kalmıştır.
İstanbul’a ve Anadolu’ya ( 1840-41 ) seyahati sırasında sanatçı, suluboya çalışmalarında konu olarak ; liman, mezarlıklar, deniz kıyısında olan Nusretiye Camii ve Top Arabacıları Kışlası, boğaz, Topkapı Sarayı, Çeşmeler, iç mekan tasvirleri bulunmaktadır. Bunlar, genellikle günlük hayatın değişimini ve İstabul’a özel yerleri konu olarak ele almıştır. Tıpkı II.Mahmut Döneminde gelen W. Henry Bartlett ve Thomas Allom gibi, resimlerinde kalabalık kompozisyon kullanmış, İstanbul’u yaşanır kılmıştır.
Sanatçı Kahire’de ( 1841-51 ) geçirdiği on yıl boyunca da çeşitli Doğu konulu resimler yapmıştır. Bunlar “Türk Kadını“ adındaki çalışmasının eskizi, bir Türk Kadınının evin içinde resmedilişidir. Sanatçı harem konulu resimlerini de bu yıllarda yapmıştır. Bu tür resimlerinde bir pencere önünde hizmetkarlarıyla birlikte oturan doğulu kadın tasvirleri dikkat çekmektedir. Ya da geniş bir dairenin içinde bir kabul sahnesi, veya pekçok kadının yer aldığı, sultanla tasvir edilen harem sahneleridir. Bu harem konulu kompozisyonlar genellikle parlak renkler, detaycılık, pencerelerden süzülen ışık kıullanımı sıklıkla görülmektedir. Ayrıca figürlerin hepsi, doğulu kıyafetleri içinde gösterişli bir biçimde verilmiştir. Diğer resimleri ise günlük hayattan alıntı resimlerdir, dua eden hocaların ve onu dinleyenlerin, ya da namaz kılanların camide resmedilişleri doğudaki müslümanlığın vurgulanışı açısından önemlidir. Ayrıca okul, dükkan gibi günlük hayatın rutinliklerini tasvir eden resimlerde, figürler rahat ve huzurludur, zaman sanki durmuş gibidir. Ayrıca bu resimlerinde de sanatçı diğerlerinde olduğu gibi, doğu ışığının parlaklığını ve ayrıntılardaki titizliği sergilemektedir. Resimler her anlamıyla “Doğu” dur.
David Wilkie : David Wilkie, 1840-1841 arası Yakın Doğu’ya altı aylık bir seyahat yapmıştır. Bu gezileri sırasında İstanbul’a da uğrayan sanatçının saraya, padaşah tarafından davet edilip, kendi portresini yaptırttığı bilinmektedir. Bu seyahatleri sırasında yaptığı Doğu konulu resimlerini, portreler ve günlük yaşam sahnelerini oluşturmaktadır.
Serbest fırça kullanımı, Oryantalist resimlerin o “cilalanmış resim yüzeylerine” pek benzemesede, konu itibariyle ve resimdeki ayrıntılar Doğu insanını yansıtmaktadır. Kıyafetlerdeki dini başlıklar, ayağa giyilen terlikler ve nargileler bize “ sanatçının doğu’sunu” tasvir etmektedir. Özellikle “Katip” ‘te, kadın figürlerinin biri peçeli diğerinin ise heycanlı bir şekilde parmaklarının ucunda yükselerek , katibin yazdığı kağıda odaklanmaları ilginç bir kompozisyondur.
Henry Wallis : 1830-1916 tarihleri arasında yaşamış olan sanatçı, 1848 yılında Kraliyet Akademi Okulunu bitirdikten sonra Paris’e gitmiş ve orada pek çok sergiye katılmıştır. Suluboya sanatçısı olarak tanınan Henry Wallis, 1857 yılından itibaren Doğu seyahatlerine başlamıştır. Kahire, Süveş ve İstanbul bu gezinin başlıca durakları olmuştur. Sanatçının “Kahire’de Cami”adlı resminde, değişen 19.yy. Doğu kentinin ayrıntısını görebilmekteyiz. Dışarı taşan hünkar mahfiliyle ve kapının hemen yanında taburelere oturup konuşan insanlar, günlük yaşam içinde “ cami” değişimini bir kesit olarak sunmaktadır.
William Holman Hunt : 1827 yılında Londra’da doğan sanatçı, İngiltere’de eğitimini tamamlamıştır. 1854’te Ocak ayında meslektaşı Thomas Seddon’la birlikte Kahire’ye seyahat düzenlemiştir. Daha sonra baharda ikinci kez Kahire gezisi olmuş, burada piramitleri ziyaretinde pek çok eskiz çalışması yapmıştır.
Seyahatlerini dini konulu -incil konulu- yerlere yapmış olan sanatçı, “Günah Keçisi ”adlı tablosu buna iyi bir örnektir. Resimde , önde bir keçi görülmektedir, arka düzlemde ise adeta çölleşmiş bir doğa tasvir edilmiştir. Sanatçı, her yıl kefaret gününde, yahudilerin günahlarının simgesi olarak seçtikleri ve çöle saldıkları “Günah Keçisini” Tevrat’ta sözü geçen Sodom’da betimlemek istemiştir. Bu nedenle, Felicien de Saulcy’nin “Narrative of Journey Round the Dead Sea in the Bible Lands” adlı kitapta, yazarın Sodom olarak tanımladığı Oosdom’a gitmiş ve resmin arka plandaki manzarayı burada yapmıştır .
Bununla birlikte sanatçı geniş renk scalasıyla gerçekleştirdiği resimlerinde, Manzaralara, günlük yaşamdan kesitlere ve kalabalık figürlü iç mekan tasvirlerine yervermiştir. Manzara ve günlük yaşam konulu resimlerinde sanatçı, rahat, huzurlu, mutlu ve boş vakitli Doğu insanını resmetmiştir. Genellikle serbest bir fırça ve canlı renkler kullanan sanatçı, “Tapınakta Kurtarıcıyı Bulma” adlı resminde, ayrıntıların özenerek verildiği, renklerin parlaklığı ve kıyafetlerdeki figüre özgülük dikkat çekicidir.
Sanatçı özel olarak Türkiye’ye seyahat etmemiş, Kırım’dan İngiltere’ye dönerken kendini Malta’ya götürecek olan gemiyi beklerken İstanbul’da bulunmuştur.Daha sonra sanatçı 1910’da Londra’da ölmüştür.
Thomas Seddon : 1821’de Londra’da doğan sanatçı, 1852’de Kraliyet Akademisi’nde ilk sergisini açmıştır. Doğu seyahatlerine 1854’te ocak ayında W.Holman Hunt’la başlamış, tıpkı meslektaşı gibi Tevrat ve İncil konularının geçtiği yerlere gitmiştir. Bunlar, özellikle Piramitler , Kahire ve İstanbul’dur.
Seyahatleri sırasında yaptığı resimlerden, konu bakımından çokça resmettiği piramitlerdir. Burada parlak renkleri ve güneş ışığının zenginliğini kulla narak oluşturduğu resimlerde, piramitlerin ihtişamından fazlaca etkilendiği anlaşıl-maktadır.1854 yılında “Richard Burton” ‘ın portresini, seyyah kıyafetleri içinde yapmıştır. Gezi sırasında seyyahların giydiği arap (bedevi) kıyafetleri için-de dolaşmaları açısından belgeleyici bir yan da düşünülebilir,bu resim için.
Daha sonra, 1856’da yakalandığı bir hastalık yüzünden Kahire’de ölmüştür.
Richard Dadd: 1817-1886 yılları arasında yaşamış olan sanatçı, Kraliyet Akademisi’ni bitirmiştir. 1842’de, on aylık bir seyahate avukat Sir Thomas Phillips’le birlikte çıkmış ve pek çok resim eskizi yapmıştır. Avrupa’da başlayan seyahati Orta Doğu’ya kadar sürmüş, gezileri sırasında kaptığı bir virüs nedeniyle hastalanıp 1886’ da ölmüştür. Yaptığı resimlerde kurgulanmış kervanlar ve portreler görülmektedir.”Kervan” adlı tablosunda yalın bir doğa ancak ayrıntılı figür ve kıyafetleri resmedilmiştir. Portresinde ise, çarpıcı bir doğulu adam, koyu bir fonun önünde yüzü ve sarığı ışık altında kalacak şekilde resmedil-miştir. Her iki resminde de idealize edilmişlik ve durağan tavırlar dikkat çekicidir.
Frederick Goodall : 1822’de Londra’da doğan sanatçı, 15 yaşındayken Kraliyet Akademisinde eğitim görmüştür. 1858 ‘de Mısır’a arkadaşlarıyla birlikte gezi düzenlemiştir. Süveş’e ve piramitlere gitmiştir. İngiltere’ye döndüğünde 1860’ta Mısır’daki seyahati konulu bir kitap hazırlamış, kitabın içine suluboya eskizlerini eklemiştir.1870-71’de Mısır’a tekrar bir gezisi olmuş ve üç ay burada kalmıştır.1904’ te londrada ölmüştür.
Sanatçının “Seyyah “ adlı resminde, doğu kentine gelen develi seyyahların işlenmesi, pek çok ressamın kullandığı bir konudur. Aynı zamanda doğu kentinde, günlük hayattan bir kesit sunan resimde ,figürler muhabbet ederlerken res-medilmişlerdir. Burada insanlar, rahat ve huzurlu bir şekilde günlerini “boş boş” geçirmektedirler. Çöl konulu resminde sanatçı, doğu insanını sunmuştur. Burada devenin üzerindeki erkeğe su veren kadın, gerçek hayatta olmayacak bir giysi ve tavır içindedir. Gögüsleri yarı çıplak ve idealize edilmiş vücut / pozisyon içinde olan kadın, 19.yy’da “Oryantalizm ” ‘ in batı gözünde şekillenen doğu’yu, adeta tasvir etmektedir. Ayrıca oryantalist resimlerde kullanılan, parlak ışık ve renk, ayrıntılardaki titizlik, donuk / durağan tavırlar, sanatçının bu resminde de görülmektedir.
Lord Frederick Leighton : Scarborough’ta 18302da doğmuş olan sanatçı, varlıklı bir ailenin oğlu olduğu bilinmektedir. Sanat hayatına iyi bir eğitim alarak 1860’larda başlamıştır.1878’de Kraliyet Akademisi’ne başkan seçilmiştir. Pek çok doğu ülkesine seyahat etmiştir. Kuzey Afrika ve Doğu’ya beş kez ki bunlar, 1857 Ermenistan, 1867 İstanbul ve diğer Anadolu bölgeleri, 1868’de Mısır, 1873’te Şam, 1882’de ikinci kez Mısır seyahatleridir. Sanatçının 1867 yılındaki İstanbul seyahati Abdülaziz dönemine rastlamaktadır.
Sanatçı portreler ve günlük hayat konulu resimler yapmıştır. “Arap”, adlı resminde sanatçı, romantizm etkili portre geleneğinin etkisinde kaldığı görülmektedir. Sarıklı bir erkek tasvirinde koyu renk tonları ve serbest bir fırça kul-lanılmıştır.”Doğu’da manzara” adlı resminde sanatçının, empresyonist fırça tekniği hemen dikkat çekerken, renklerdeki parlaklık, durağanlık ve insansızlık da önemli özelliklerindendir.”Haremde Işık” adlı resminde sanatçı, küçük kızın tuttuğu aynadan yansıyan ışıkla, kadının burun ve yüz güzelliği vurgulanmıştır. Tendeki pürüzsüzlük, durağan ifadeler ve giysi ayrıntıları dönemsel özellik olarak kendini belli etmektedir.
SONUÇ
Resimlerde üslup olarak romantizm, empresyonizm ve sembolizm etkileri görülmektedir. Özellikle oryantalist özellikler gösteren konular kapsamında portre-lerde ve manzaralarda romantizm ve empresyonizm görülmektedir.
Oryantalizm etkilerinin görüldüğü bu resimlerde farklılaşmaların görülmesi üsluptan ileri gelmektedir. Romantizm ve serbest fırça kullanımıyla empresyonizm farkedilirken, İngiltere’de dönemin önemli sanatsal oluşumlarından biri olan Pre-Raphaelik denilen sembolizm etkili bir profil çizmektedir. Öncelikle William Holman Hunt ve Lord Frederick Leighton’da bu Pre-Raphaelite özellikleri görülmektedir.
Dönem özelliği olarak, dini konuları doğuda arama geleneği başlamıştır. Bu-nun nedeni, 19.yy.da dini iman konusundan kaynaklanan bunalımdır. Bu bunalım kilise otoritesinin gerek Darwin’i çevreleyen tartışmalarla , gerekse çağa egemen olan bilimsel maddecilik anlayışıyla sarsılmasından doğmuştur.
Resimlerde konu bakımından çeşitlilik gözlemlenmektedir. Bunlar , manzara, eski antik kentler, portreler, günlük hayattan kesitler, iç mekan tasvirleri, harem, cami gibi gerek dinsel gerekse gündelik hayata dair bir “doğu” çizilmeye çalışılmıştır. Resmedilen figürler genellikle, durgun, mutlu, boş yada ibadet halindedir. Bu dönem itibariyle bilimsel maddecilik anlayışıyla yaşam kaygısı içindeki batının tam zıttıdır.
KAYNAKÇA:
ACAR Özgen . Oryantalist’lerin Önlenemeyen Yükselişi” Antik Dekor, sayı 12, 1991: 128-133
AKERMAN, Gerald M. Les Orientalistes De L’ecole Britannique Paris: ACR Editiıon , 1991.
AKSÜĞÜR, İpek. Osman Hamdi’ye Cağının Zihniyeti ve Estetik Değerleri Açısından Eleştirel Bir Bakış.” Yeni Boyut , sayı 21,1984: 6-15
RENDA, Günsel. “Portrenin Son Yüzyılı.” Padişahın Portresi, Tesavir-i Al-i Osman,İstanbul: İş Bankası Kültür Yayınları, 2000.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder